MUHTEŞEM TEŞKİLAT
TARİHİN EN BÜYÜK CASUSU VE GERİLLASI
SON ANA KADAR İTTİHAD-I İSLAM
BEŞ TÜRK RUSLARI DEHŞETE DÜŞÜRDÜ
HİNDULAR VE MÜSLÜMANLAR İNGİLİZLERE KARŞI
TEŞKİLAT TÜM BÖLGEYİ KONTROL ETTİ
FARS KÖRFEZİ İNGİLİZLERE MEZAR OLDU
LAVRENSİ ÖLDÜRMEK
BAŞARILI OLMASLAR ASİ OLACAKLARDI
İSLAM DÜNYASI DESTEK VERDİ
GİZLİ GÖREVLE LİBYADA
TEŞKİLATIN HARCI 50 DEVLETİN TEMELİNDE
TEŞKİLAT HAKKINDA GENİŞ BİLGİ
LAVRENSİ ÖLDÜRMEK

Lavrens’i öldürmek onu kahraman yapmak olurdu

Şerif Hüseyin isyanını hazırlayan İngiliz casusu Lavrens, Osmanlı’nın dikkatini 1914 yılı başlarında çekti. Yemen’de görevli bir Teşkilat-ı Mahsusa ajanı, Bedevi kılığında dolaşan Lavrens’i tespit etti.

image00132.jpgBugünkü Suud-i Arabistan sınırları içinde başlayan Şerif Hüseyin İsyanı’nı hazırlayan İngiliz casusu Edward Thomas Lawrence’ydi, Lavrens, Teşkilat-ı Mahsusa’nın dikkatini ilk defa ne zaman çekmişti? Kuşçubaşı Eşref, bu sorunun cevabını Cemal Kutay’ın neşrettiği anılarında veriyordu. Lavrens’i ilk ifşa eden Yemen’de görevli bir nüfus memuru olan Ahmet Hamdi Bey’di. Hamdi Bey Teşkilat-ı Mahsusa ajanıydı. Teşkilat, Yemen’de Müslüman kisvesine bürünmüş İngiliz muhtedisi iki ajanı tespit etmişti. Ahmet Bey’in görevi bu iki ajanın ilişki kurduğu kişileri belirlemekti. Ahmet Hamdi, Hacı Ali ve Abdullah Mansur adındaki iki ajanın ziyaretçileri arasında ilginç bir kişiyi tespit etti. Şeyh kılığı içinde, Arapça konuşan, çelimsiz biri olan bu İngiliz, civardaki bazı aşiret reislerini ziyaret etmişti. Eşref Bey, Ahmet Hamdi’den bu kişiyi takibe almasını istedi. Şam’da görevli teşkilat ajanı Eczacı Nejat Bey de İngiliz le bizzat temas edecekti. Çok iyi İngilizce ve Fransızca konuşan Nejat Bey, İngiliz’in adını tespit etti. Arkeolog kisvesinde dolaşan bu adam Lavrens idi.

LAWRENS OLTAYA DÜŞTÜ

Lavrens’in Balebek’te olduğunu öğrenen Nejat Bey, Balebek harabelerinde araştırma yapan Müze-i Hümayun görevlisi kimliğine girdi. Lavrens’in dikkatini çekmek için annesi Türk Yahudisi olan Alman ajanı Hans Gürzoch’la dostluk kurdu. Gürzoch’tan bilgi sızdırmak için Lavrens, Nejat Bey’e yanaştı. Nejat Bey, Lavrens’e zararsız bilgiler verdi. Lavrens’in birlikte çalışma teklifini geri çevirmeyerek onunla birlikte bazı gezilere katıldı. Bu arada Lavrens’in resminin de içinde olduğu dosyayı İstanbul’a göndermişti. Lavrens’in Nejat Bey’den öğrenmek istediği en önemli konu, hilafetin Türk milleti üzerindeki tesiri idi. Nejat Bey İstanbul’a geldiğinde Lavrens’in şeceresini bile çıkarmıştı. 1914 başlarıydı. Lavrence adı henüz duyulmamıştı.

ATİNA’DA BİLE İZLEDİLER

Eşref Bey, Lavrens’in ileride oynayacağı rolü yeterince anlayamadığını itiraf edecekti. Kahire’deki Hizbül Vatani örgütüne mensup bir Teşkilatı Mahsusa elemanından Lavrens’in Mareşal Lord Kitchener ile görüştüğünü ve Atina’ya hareket edeceğini öğrenmişti. Lavrens, İskenderiye’de bir gemiye bindi. Yandaki kamaraya bir teşkilat ajanı yerleşmişti. Lavrens’in ilk durağı, Atina’daki İngiliz Elçiliği idi. Elçi, Lavrens’in şerefine bir akşam yemeği verdi. Eşref Bey, silik bir İngilizin, elçiden gördüğü ilgiyi merak etti. Atina’daki bir gayr-i müslim dostunu devreye soktu. Gelen bilgilere göre Lavrens, Arabistan bölgesindeki Rum-Yunan şirketleriyle yakın mesaiye girmek istiyordu. Bu yüzden İngiliz sefirini devreye sokmuştu.

LAWRENS’İN PEŞİNE DÜŞTÜ

Lavrens’in Balebek’te olduğunu öğrenen Eşref bey, bir bedevi şeyhi kılığına girdi. önce Balebek harabeleri çevresindeki Yahudiler dikkatini çekti. Eşref Bey, anılarında şöyle anlatıyordu: “Balebek 7 sene öncesine göre tanınmaz haldeydi. Harabelerin etrafında bir çok Yahudi müstameresi peyda olmuştu. Bunlar, çoğu casus olan topluluğun sadece parasını mı almak için gelmişlerdi? Biz, Teşkilat-ı Mahsusa olarak, Rum, Ermeni, Arap ayrılıkçı hareketleri içinde Yahudiliğin de nasıl gizli çalışmalar yaptığını biliyorduk. Nitekim Filistin cephesinin sükutu ile bu gizli hazırlık, diğerleri gibi arkamızdan vurdu”

HAREBELERDE BULDU

Eşref Bey, Balebek’te Musa El Atraş adında çok taraflı bir muhbiri sıkıştırdı. Atraş’ı Merzifon Amerikan Koleji’nden bir muallimle görüşürken yakalamıştı. Atraş, Eşref Bey’e çeşitli fotoğraflar gösterdi. Resimlerden birine gözü takıldı. “Bu kimdir?” dedi. Atraş, “Aradığınız adamın bu olduğunu bilmiyor muyum? Ya Bek, itimadınız yoksa, neden istihza ediyorsunuz?” dedi. Eşref Bey, dikkatlice baktı, Nejat Bey’in gönderdiği resimdeki adamdı. Atraş, Lavrens’in Araplar arasında dostça karşılandığını ve Çereş’e geleceğini söyledi. Eşref Bey ve ajanları Çereş’teki casus kaynayan Britanya Şark Enstitüsü’ün Müsteşrikler Toplantısı’na katıldı. Atraş, Lavrens’in yanına gidecek, böylece Eşref Bey de onu tanıyacaktı.

ŞEYH KILIĞINDA SOHBET ETTİ

Çereş harebeleri civarında Atraş, kıyafeti Yukarı Hicazlı bedevilerinkine benzeyen, çelimsiz, soluk renkli, zayıf birisine doğru ilerledi. Lavrens’ti. Eşref Bey bu anı anlatırken, “Lavrens karşımda idi. Nejat Bey’in ilettiği fotoğrafa tıpatıp benziyordu. İlk uyandırdığı intiba, hasta, mariz, dertli, renksiz, şahsiyetsiz, gelişmemiş bir kişi ile karşı karşıya oturduğumuz duygusu idi” diyor. Lavrens ile tanışan Eşref Bey onu bir bedevi şeyhi olduğuna inandırdı. Lavrens’i öldürmeye gerek duymamıştı. Lavrens tehlikeli bir casus olarak anılmaya başladığında bile bunu düşünmedi. Niyeti, Lavrens’i tuzağa düşürüp, savaş sonuna kadar Anadolu’da hapsetmekti. Nejat Bey’in yakalanması planı akamete uğrattı.

PİŞMAN DEĞİLİM

Eşref Bey, Lavrens’i öldürmediği için pişman mıydı? Şöyle diyordu: “Öldürmeyi, düşünmüyordum: Daima en sona bıraktığım bu tedibi, Lavrens için o anda düşünmeğe sebep de yoktu. Hadiseler, benim hata ettiğimi gösterdi ama, o gün kolaylıkla yapabileceğim bu işi, kanlı bir şekilde bitirmediğime pişman değilim. Bu, yarı şarlatan bir adamı kahraman yapmak olurdu. Eşref Bey,1917′de Hayber’deki cenkte esir düştüğünde Lavrens onu ziyaret etti. Bedeviler arasında adı efsane gibi dolaşan Eşref Bey’i merak etmişti. Karşısındaki kişi, yıllar önce Çereş’te sohbet ettiği bedevi idi.

İngiliz casusları Sudan ve Libya’ya nüfuz edemedi

Lavrens’in nüfuz edemediği iki bölge, Trablusgarp ve Sudan’dı. Lavrens anılarında şöyle diyordu: “Türklerin buralardaki nüfuz ve itibarının asıl sebeplerini anlayabilmek için bir ömrün bu çöller içinde gömülmüş olması kafi gelmez. Şeyh Sünnusi’ni dini nüfuz mıntıkası içinde olan bu yerlerde Osmanlı Türklerine ait anlatılan  hikayeler hakikatle ilgisi olmasa bile, asırlardır nesillerin birbirlerine söylediklerini hafızalardan silebilmek mümkün değildir. Tarihin kendilerine ‘Sizin sonunuz geldi’ diye  haykırmasına rağmen direnen bu bir avuç mecnun Trablusgarb’ı elde etmek isteyen İtalyanları nasıl durdurmuşlar ve ancak, Balkan Hıristiyanlığının el birliği ile üzerlerine atılarak onları Konstantinopol kapılarına kadar kovalamasından sonra buralardan ayrılmışlarsa, ilk fırsatta gizlice ve çoğu Alman denizaltılarıyla sahillere çıktılar, harbin sonuna kadar da hiçbir yabancı kuvveti sokmadılar”

Lavrens: Kuşçubaşı Eşref, çöllerin eşine rastlamadığı müthiş bir haydut

Vaktiyle Hicaz Valisi ve Sultan Hamid’in en sevgili paşasının oğlunu, iki tabur asker arasından alıp dağa kaldıran bu haydudun en cüretkar hareketi, Hicaz kuvvetlerinin içinden sıyrılıp çölün en zor yerinden aşıp Yemen’e gitmek teşebbüsü idi. Eşref Bey, kendisi için aksi bir tesadüfle ve bizim haberimiz üzerine Şerif Abdullah’la çarpıştı. Türkler, teslim olmayı adetleri üzerine reddettiler ve bir sıcak su gölüne atılmış şeker parçaları gibi eridiler. Eşref’in planı Hicaz’da, Filistin zaferimize imkan veren bu isyanı bastıracak son Osmanlı teşebbüsü idi. Bu çok cesur ve bedeviler arasında ‘Uçan Şeyh’ unvanıyla tanınan korkunç adam, İbn-i Reşid’in ve İmam Yahya’nın dostu idi. O sırada İbn-i Suud bize düşmanca vaziyet aldığında, Eşref’in telkinleri ile Mekke ve Medine’yi isyancı Hicaz kuvvetlerine bırakmamak isteyebilir, bu, neticede Türk planının zaferi olurdu. Bu tehlikeli adamın yaralı olarak Hayber’de ele geçmesi, neticelere doğrudan doğruya tesir etti.

Kuşçubaşı Eşref: Lavrens kurnaz riyakar, aşağılık biriydi

Lavrens cesur muydu? Hayır. Pervasızdı. Zeki mi idi? Hayır. Kurnazdı. Atak, utanmaz, sırasına göre riyakar ve iki büklüm, fakat başarılarının ana sebebi olarak sabit fikri olan, çalışkan bir insandı. Bazen kendisini , mücadeleye layık olmayan ve karşılaşmaya değmeyen biçare, zavallı, manyak bir hüviyete bürütürdü. Ne için, kimin için çalışıyordu? Buna sarih olarak cevap vermek güçtür. (..) Peygamberimiz’den 1285 sene sonra, yine O’nun yolundan, O’ndan oldukları iddiası içinde , O’ndan ayrılmış olanların da katıldığı düşman bir dünya safına karşı yapılan Hayber şahlanışını takip eden devrede Lavrens, en kesif faaliyetini gösterdi. Türk esirlerine zulme vesile olması, Hayber cenginden sonradır. (..) Eline geçen fırsatta Lavrens, ne kadar gaddar olduğunu ispat etti. Sadece Türklere karşı değil, bütün insanlara karşı nefret beslerdi. Kendisinin bir piç ve cinsi sapık olmasında zulüm duygusunun büyük tesiri olduğunu söyleyebilirim.

 

GELMİŞ GEÇMİŞ EN MUHTEŞEM TEŞKİLAT
Harbiye naziri Enver paşa’ya bağlı olarak 1913 yılında kurulan teşkilat-i mahsusa'nin daire baskani, Süleyman askeri bey idi. dr. philip h. stoddard'a göre 1916 yılında personel şayisi 30 bin kişiye ulasan örgüt ajanlarının büyük bir kısmı, uzmanlardan oluşmaktaydı. Örgütte doktorlar, mühendisler, gazeteciler, politikacılar ve subayların yanısıra, geçmişi oldukça karanlık ama sadakatlerinden kuşku duyulmayan gerilla savası uzmanları da yer alıyordu. Böylesine zengin bir "ajan kadrosu" na sahip olmasına rağmen Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanan kitaplarda teşkilat-i mahsusa'dan pek söz edilmemesi, söz edenlerin de yeterince bilgi vermemesi, stoddard'a göre teşkilatın faaliyet alanı ve personel şayisini gizli tutmakla yükümlü olan Osmanlı devlet adamlarının bir taktik basarîsiydi. Bu asrin ilk çeyreğinde faaliyet gösteren teşkilat-i mahsusa, o yıllarda dünyanın en güçlü ve en etkin örgütlerinden biriydi. Ortadoğu ve kuzey Afrika basta olmak üzere üç kıtada örgütlenen teşkilat-i mahsusa ajanların pek azı örgüt mensubu olarak tanınıyordu. resmi üyelik listeleri bulunmamakla birlikte kuşçubaşı eşrefe göre böyle bir listenin yayınlanması, Ortadoğu’daki birçok devlet adamını rahatsız edecekti.

Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
SİTEYİ HAZIRLARKEN KAYNAKLARINDAN YARARLANDIĞIM YILMAZ KARAHAN HOCAMA VE ABDULLAH MURADOĞLU' NA TEŞEKKÜRLERİMİ BİR BORÇ BİLİRİM. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol